20 Kasım 2010 Cumartesi

Yakın Tehlike – Sosyal Medya Kazaları…(Ehliyetsiz Sürücüler İşbaşında, Dikkat..!)

Evet, bu yazım Sosyal Medya ve Kullanımının getirdiği bazı problem üzerine olacak. Ancak, hemen buna geçmeden önce, Sosyal Medya öncesindeki genel hayatımıza şöyle bir bakmakta fayda vardır.

Pek çok araştırmalar gösteriyor ki Türk halkı olarak, teknolojiye son derece yakın ve hızlı adapte oluyoruz, yada gerçekten olabiliyor muyuz?

Bugün, hayatın ve ekonomik koşullarında değişmesi sonucunda araç almak eskiye oranla daha kolay hale geldi ve trafikte bunun göstergesi sayılabilir. Ancak; araç kullanıcılarına baktığınızda büyük bir çoğunluğunun aracını hiçbir şekilde tanımadığını ve sadece gaza basmakla gittiğini düşünmekte, hiçbir kurala uymaksızın sürüşüne devam etmektedir. Sonuç itibari ile gazetelerde ve diğer yayın organlarında çok yüksek oranda ölümlü ve büyük maddi hasarlı kazalar boy boy görülmektedir.



Aynı olumsuz göstergeler farklı bir kullanım alanında daha ortaya çıkmaktadır, cep telefonları. Kapitalizmin bir sonucu olarak, harika görselliklere sahip ve muhteşem ürünler geliştirilmekte, insanlara profesyonelce pazarlanmakta ve satılmaktadır. Kullanıcılar ise, son derece bilinçsiz bir şekilde bu ürünleri almakta, hatta pek çok özelliğini kullanmamasına rağmen, sırf caka satmak uğruna ve bütçesini sarsmasına rağmen bunlara sahip olmak istemektedir. Çok ilginçtir ki saatlerce telefonda konuşmakta, verebileceği ruhsal ve fiziksel zararları hiç düşünmeden bunları yapabilmektedir.

Yukarıda verdiğim ve hepimizin bildiği bu basit örnekleri ise her kesimden insanın yaptığını rahatlıkla görebilirsiniz. Yani, teknolojinin gelişmesi ve/veya okumuşluk maalesef bu cehaleti engelleyemiyor.

Aynen yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, mantar gibi türeyen Sosyal Medya uygulamalarıda, gerek kullanıcı kitlesi gerekse bunun karşısında olan uygulayıcıları tarafından doğru algılandığını ve kullanıldığını kesinlikle düşünmüyorum. Bana göre, bir faciadır gidiyor. Bunu, 22 yıllık CRM tecrübeme ve takibinde olduğum Sosyal Medya mecrasından elde ettiğim bilgilere göre rahatlıkla söyleyebiliyorum ki bu bilgiler somuttur. Ancak, burada ve bu yazıda tamamen bir genelleme yaparak uyarıyor olacağım.

Piyasada pek çok Sosyal Medya uygulaması mevcut olup artmayada devam etmektedir. Ve bunlar hiçbir şekilde araştırılmadan, incelemeden ve ne yapılmak istendiğine karar verilmeden kullanılmaya başlanmaktadır.

Mevcut Sosyal Medya uygulamalarının hemen hemen hepsi farklı kullanım ihtiyaçlarından ortaya çıkmış olup zamanla fonksiyonellik talepleri nedeni ile birbirlerinede mecburen yaklaşmışlardır. Ancak, bu benzerliklerine rağmen Facebook’ta yer alan bir kurum ve/veya kişi aynı modelle LinkedIn içerisinde olması doğru değildir, farklılaştırılması gerekmektedir. Bu örnekler elbette çoğaltılabilir ve aşağıda vereceğim vakalardan bunları rahatlıkla anlayabilirsiz.

Örnek – 1:

Piyasada bir şeyler biraz talep gördü mü hemen benzerini yapalım mantığı var. Bazı büyük medya yapılarıda bunu yapmış durumda. Ancak, yapılana baktığınızda ya birebir kopyası yada facia derecede kötü bir yapı ile karşılaşıyorsunuz. Görsellik deseniz “Yok”, Kullanım kolaylığı deseniz “Rezil” durumda, diğerlerini saymaya bile gerek görmüyorum ancak bu tür yapılar tam bir çöplüğe dönmektedir.

Örnek – 2:

Pek çok firmada görülüyor ki kullanıcılar hemen hemen tüm Sosyal Medya uygulamalarında birer hesap açmaktadırlar. Ama büyük bir çoğunluğu bunu ciddiye almadan başladığı için, basit bir reklam mantığına indirgenmekten öteye gidememektedir. Yanlış hesap isimleri, saçma sapan resimler, berbat başlıklar ve son derece kötü içerikler yayınlamaktadırlar.  Bakıyorsunuz, aylar yıllar geçmiş, üye sayısı komik düzeyde olduğu gibi kendisi bile uğramamış ve hiçbir katkı sağlamamış. Her zaman derim, acele giden ecele gider diye. Eğer, gerçekten doğru şeyler yapmak istiyorsanız o zaman oturup bir zahmet biraz planlama yapınız.

“Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız. (KONFÜÇYÜS)”

Örnek – 3:

Özel bilgi ve içerikler ile kurumsal yapı kesinlikle karıştırılmamalı.Öyle profiller var ki profil resimlerine baktığınızda içerikler ile çok sırıtıyor. Adeta mankenlik ajansı gibi..!

Çok doğal olarak insanlar Sosyal Medya kavramının yükselişi ile birlikte, kendilerini özgürce ifade edebilecekleri kanallara sahip oldular. Ancak, sanıldığının aksine bu özgürlük çok gerçekçi olmayıp ilerleyen zamanda kişi ve/veya kurumlara ciddi negatif etkileri ile geri dönüşü olacaktır ki gerek ülkemizde gerekse dünyadan örnekleri ortaya çıkmaya başlamıştır. (İşten çıkarılanlar, yanlış kampanya nedeni ile 1-2 dakika içerisinde yüzbinlerin protestosu sonucu ürünlerin/hizmetlerin geri çekilmesi ve büyük maddi kayıplar gibi, …..)

Gördüğünüz üzere sadece 3 örnek ile neler yaşanabiliyor, gerisini siz hayal edin.

“PROOFPOINT tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre: Şirketlerin % 7'si Sosyal Medya sitelerindeki aktiviteleri nedeniyle en az bir çalışanını işten çıkarmış durumda. Sosyal Medya nedeniyle uyarılan çalışanların oranı ise % 20'yi buluyor..!”

Sosyal Medyanın önlenemez yükselişi ile birlikte bir sorun daha ortaya çıkmıştır ki bu alanda doğru işler yapabilmek için gerekli ve yeterli düzeyde uzmanın bulunmamasıdır.  İstisnalar dışında yer alan kişiler/kurumlar, yetersiz bilgi ve tecrübeleri nedeni ile kurumlara yanlış yön vermektedirler.

“Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler. (Bernard SHAW)”

Teknik bilgilere sahip olmak ayrı bir özellik olduğu gibi bu bilgileri kullanabilmek ise ayrı bir yetenektir. İlgili kurum ve/veya kişi için teknik analizleri verebilirsiniz, ancak ortaya konulacak model, bir konsept danışmanlığını işaret eder ki bu tecrübedir, sanattır.

Sosyal Medya uygulamalarında görülen en önemli eksiklikler ve yanlışlıklar zinciri ise içerik oluşturulmasında görülmektedir. Çoğu zaman ya içerik yok, yada içerikte bir şey yok. Laf olsun diye içerik oluşturulamaz, bunu ehil olmayan bir kişiye yada kurumada veremezsiniz. Öncelikli yapılması gereken, her zaman olduğu gibi ne istediğinizi bilmeli ve buna göre planlama yapmanızdır.

Elbette sadece içerikte yeterli değildir; o içeriğin hedef kitlenize doğru mesajı vermeli ve dinamik olmalıdır. Bunu yapabilmek içinde, Sosyal Medya uygulamaları çok iyi takip etmeli, izlemeli ve doğru analizler oluşturmalısınız. İçeriğiniz, dikkat çekmeli ve katma değer oluşturmalıdır. İçeriğiniz takip edilmeli ve bunun sürekli olması gerekmektedir. Sosyal Medya kültürü şirket içinde oluşturulmalı ve şirketin diğer çözümleri ile doğru bir şekilde entegre edilmelidir. Birbirinden bağımsız ve kopuk sistemler, size her zaman eksik ve/veya yanlış sonuçlar verecektir. Bu ise, büyük bir tehlikedir.

“Doğaya göre bütün insanlar birdir, fakat pratikte birbirlerinden dehşetli ayrılık gösterirler. (KONFUÇYUS)”

Evet, web üzerinden limitsiz bilgilere ulaşabilirsiniz, hiçbir sorun yok. Ancak, bu bilgileri doğru kullanmak istiyorsanız eğer, hazırlıksız kahramanlar gibi aniden atılmaktansa, bilgili ve dengeli bir gelişim için lütfen biraz araştırma yapın, inanın ki bu süreyi makul bir düzeyde tutarsanız kazanan sizler olursunuz.

Sosyal Medya kavramının; başına, sonuna veya ortasına hangi kelimeyi koyarsanız koyun hiç fark etmez isminin ne olduğu. Gelinen bu noktada, çok büyük bir bilgi hacminden söz ediyoruz. Önemli olan, bu bilgiyi nasıl yöneteceğinizdir. Unutmayın ki doğru bilgiye sahip olanlar ve yönetenler hep bir adım önde olacaktır.

Diğer İlgili Yazılarım :




** Konu ile ilgili olarak ekranın sağ tarafında yer alan Formspring’i kullanarak sorularınızı bana yöneltebilirsiniz.

7 Kasım 2010 Pazar

Müzik, Pazarlama ve Satış... (Yeteri Kadar Dikkat Ediliyor mu?)

Bu sefer ki konumuz, müziğin satışlar üzerindeki etkisi. Ancak, bu konuya  doğrudan geçiş yapmadan önce, bir süreden beri kişisel olarak yapmış olduğum birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

İşletmeler istek küçük ölçekli olsun isterse büyük olsun, gördüğüm kadarı ile ki buradan kastım şu an için perakende sektörüdür, satış konusunu gereğinden fazla abartmış ve rahatsız edici boyutlara getirmiş olduklarını görüyorum, çoğu zamanda yeteri kadar denetlenmiyorlar. (Elbette hepsi için geçerli değil bu)

Bir gün, ismi çok bilinen ve gıda sektöründe ödülleri olan bir cafe’ye girdim, girdim ama girmez olsaydım. Öncelikle her şey normal gibiydi, siparişi verdim ve uygun bir zamanda geldi. Şöyle bir şef garsona gözüm takıldı ki hiç de hijyenik olmayan hareketleri gaye rahatlıkla yapıyordu. Tam bu sırada, kısa zaman sonra anladığım işletmenin sahibi geldi ve telefon ile konuşmaya başladı. Sanırım telefonun diğer ucundaki şahsiyetle bir sorunu vardı ve hararetle konuşuyordu, bu hararet o kadar arttı ki olay küfürleşmeye vardı ve cafe doluydu.!! Bu arada, TV’den gelen müzik yayını ile diğer müzik yayını ile karıştığınıda söylemeden geçemeyeceğim. Şimdi, bu nasıl bir işletmecilik anlayışı?

Şahsen alışveriş yaparken, mağazadaki görevlilerden ilgi görmeyi severim. Sonuçta alacağınız ürün hakkında soracaklarınızın olması normaldir. Etrafta birilerini görememek ayrı bir sorun ancak asıl sorun, görevlinin mağazada sizi an ve an hafiye gibi, yanınızdan hiç ayrılmadan tüm standları sizinle dolaşması ise en büyük sorundur. Daha da acısı, siz hangi ürüne el atsanız yardımcı olayım diyerek düzinelerce soru sorması/atılımda bulunması ayrı bir derttir. Bunu birebir yaşadım ve başka yaşayanların da olduğunu kendi anlatımlarından dinledim. Eğer, mağaza yönetimi bunu müşteri memnuniyeti olarak algılıyorsa çok aldanıyorlar. Çünkü, benim gibi pek çok kişi artık oraya gitmiyor.

Bu, 2 basit örnekten sonra aşağıda bağlantılı asıl konumuza geçelim:

Bilindiği üzere “Müzik” farklı kültür ve toplumları ortak noktada birleştiren önemli bir unsurdur. Ortak bir dil olması nedeni ile güçlü bir iletişim aracıdır. Acı yada tatlı her türlü durumda başarı ile kullanılabilmektedir.

Tüketici davranışları psikolojisi, detaylı olarak insanların tüketimle ilgili neler hissettiğini, nelere değer verdiğini ve nasıl davrandıklarını inceler. Tüketici davranışlarını anlamanın her zamankinden daha önemli hale geldiği şu zamanda ise, yapılan araştırmalar göstermiştir ki müziğin (koşulsuz uyarıcı – hoş müzik) alışveriş ortamlarında ciddi olumlu etkileri tespit edilmiştir.

Bu etkilere aşağıda bakacak olursak (Tüketiciler artık 20 sn içinde karar almaktadırlar):

- Doğru imajın yansıtılmasında önemlidir.
- Güçlü bir Marka imajı yaratmada etkendir.
- Müşteriler ile uzun süreli duygusal bir bağ oluşturur.
- Dikkati istenilen yere çeker ve ilgiyi devam ettirir.
- Müzik yayını, tüketicileri mağaza içinde daha fazla kalmasını
  sağlamaktadır.
- Müzik eşliğinde yapılan ürün ve hizmet teşhirleri daha kolay algılanır.
  “Sözlü iletişime göre”
- Ortamdaki istenmeyen gürültüyü absorbe ederek tüketicilerin ilgisini
  kaybetmeyi engeller.
- Seçilen müzik türleri ticari mesajı daha anlaşır hale getirmektedir.
- Yavaş tempolu müzikler müşteriyi daha fazla mağazada tutar.
- Mağaza çok kalabalık ise hızlı tempolu müzikler trafik akışını düzene
  sokar.
- Doğru müzik, satışları %10’a kadar arttırabilir.

Pazarlama ve Satışta ruh hali yaratmanın başlıca amaçları şunlardır:

- Satın Alma İhtimalini Yükseltmek İçin Rahatlatmak.
- O Andan Zevk Alımını Arttırmak.
- Objelerin Algılanmasını Geçici Olarak Arttırmak.
- Ruh Hali Yaratarak Objelere Kalıcı Duygular İliştirmek.

Örnek :

“Trehub 21 yaptığı bir deneyle bebeklerin kendilerine söylenen şeyi müzikle dinlemeyi konuşmaya tercih ettiklerini göstermiştir. Deneyde 6 aylık bebeklere annelerinin kendileriyle konuştukları ve kendilerine şarkı söyledikleri bir video teyp’i izletilmiş; bebeklerin annelerinin şarkı söylediği bölümleri daha uzun süreli kalıcı bir dikkatle izledikleri gözlemlenmiştir. Bebekler bu şarkı söylenen kısımları hipnotize olmuşçasına izlemişler, monitöre uzun süre “yapışmış” olarak kalmışlardır. Bebeklerin müzikle yönlendirilmiş duygusal mesajlara daha tepkili olmaları onlara yönelik ürün reklamı yaparken dikkate alınmalıdır.”

Örnek :

Olive Garden (Amerika’da ünlü İtalyan zincir restaurantı) : Frank Sinatra, Dean Martin, ve Tony Bennett gibi hafif İtalyan tadında birçok klasik vokal materyal çalar.

Örnek :

Red Lobster (Amerikan zincir deniz mahsulleri restaurantı) : Firmanın reklamlarında da üzerinde durduğu Karayipler, plaj, ve tropikal hava temalarını destekleyen Jimmy Cliff, Van Morrison, Jimmy Buffet, biraz reggae müziği, biraz Karayip cazı, enstrümantal müzik ve günümüzden Sting, Al Gren gibi daha güncel bir karışım seçmiştir. Bu durumlarda istikrarlı olan tutum firmanın stratejisiyle müzik kullanımı arasındaki bağlantıdır.

Örnek :

Victoria’s Secret firmasının çıkardığı “Victoria’s Secret Music to Go!” CD’leri müşterinin markayla ilgisini geliştirmeyi amaçlar. Bu noktada olay artık sadece bir perakendeci olmak değil müşterinin marka deneyimini evine taşıyıp tekrar mağazaya geldiğinde markayla daha çok bağlantılı olmasını sağlamaktır.

Örnek :

Avustralyalı giyim perakendecisi Jacqui E; hedef kitlesini “stili olan ve kendine güvenen modern kariyer kadını” olarak belirlemiş ve dolayısıyla müzik karışımını 1980’lerden 1990’lara uzanan hafif rock olarak seçmiştir. Bu seçimin mağazalarda olumlu etkileri olmuştur.

Örnek :

Jacqui E’ nin tam tersine; kardeş firması Just Jeans, daha genç bir kitleye hitap ederken müzik olarak “Pearl Jam” güncel rock müziğini “İstediğini giy, olmak istediğini ol! (Wear what you want, be what you want)” konumlandırmasıyla uyumlu seçmiştir.

Bir mağazada çalınacak müzik; satış elemanının ve/veya bir restoranda şef garsonun zevkine bırakılacak olursa ve reklamda müzik unsurunun önemli etkisi dikkate alınmaz/planlı davranılmazsa (örneğin müzik seçimi, reklam finansörünün/finansörlerinin kişisel zevkine bırakılırsa) bu, tam anlamıyla kumar oynamak anlamına gelir. Müzik; reklamcılık ile ilgili tüm alanlarda, sektörünün vazgeçilmez bir aracıdır ve reklamların istenilen sonuca ulaşmasına yardımcı en önemli faktördür.

Dolayısı ile mağaza içinde müzik yayını amatörce yürütülmemeli, kaliteli müzik yayını ile bu konuya tamamen profesyonelce yaklaşılmalıdır.