30 Ağustos 2012 Perşembe

Patron Olmak mı / Patronculuk Oynamak mı?

Genel tanımından önce aşağıdakilerden hangisi Patronu tanımlar diye bir beyin fırtınası yapsak, eminim ki herkes konuya farklı yaklaşacaktır ve söylenecek çok şey olacaktır.

Patron’a         : Aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri seni tanımlar ve neden?

Personel’e      : Senin patronunu aşağıdakilerden hangisine ya da hangileri en iyi tanımlar?

Patron girişimcidir
Patron yöneticidir
Patron personeldir
Patron liderdir
Patron diktatördür
Patron kurbandır

Gelin şimdi tanıma bakalım:

“Patronlar, sermaye koyarak şirket kuran ve bu şirkette karar alma yetkisi kendinde bulunan kişilerdir.”

Bu tanımda ilgi çeken nokta “karar alma yetkisinin sadece ve sadece patronun kendisinde olmasıdır. Özünde bu yetkiye sahip olmasın demek doğru olmayabilir, ancak bu yetkinin patronun kendisinde olabilmesi için, yukarıdaki özelliklerden hangisine veya hangilerine sahip olduğu hakkında bilgi/yetkinlik sahibi olmak gerekir. Sadece bu özelliklere sahip olmasıda yetmez, patron karakter ve kültür olarak bu sorumlulukları taşıyabilecek fiziksel ve duygusal özelliklere sahip midir?

Patronların en temel hataları:
  •  Empatik olmama
  • Kontrolsüz güven duygusu (Egolar)
  • Fiziksel ve duygusal olarak hazır olmamak
  • Aile bireylerine hak etmedikleri koltuk ve ünvanı vermek
  • Çalışanlar ile iletişim seviyelerini ayarlayamamak
  • Eğitime önem vermemek
  • İş Planlarının olmaması (Bu aslında ilk sırada)
  •  Bilmediği alanlarda yatırım yapmak (İşi profesyonellere bırakacak ise sorun yok)
  • Yetki devri yapmamak
  •  Şeffaf olmamak

Elbette herkes hata yapar ancak aynı hataların sürekli yapılıyor olması kabul edilemez. Patronlar içinde durum aynıdır ve hatta çok daha önemlidir. Çünkü, patronlar ortaya bir iş fikri koyar, yatırım yapar ve bunu yürütmeye çalışır. İşte yürütme aşamasında eğer tüm yükü üstüne alırsa ve kurumsallaşma yolunda gerçekçi ve inandırıcı adımlar atmaz ise (istisnalar hariç) o işletmeden hayır gelmeyecektir. İş kurmak kolay ama asıl önemli olan onu uzun yıllar karlı şekilde ayakta tutabilmektedir. Dolayısı ile yapılması gereken hayata ve işe gerçekçi bakmak ve bunun üzerinden doğru bir iş planı ve strateji oluşturmaktır.


Patron olmak çok zordur. İşte bu nedenle patron musunuz yoksa patronculuk mu oynuyorsunuz dikkatli olmakta fayda vardır. Bu evrende geçen her 1 saniyenin çok büyük değeri vardır, geri dönüşü yoktur. Zamanın maliyeti çok büyüktür. Herkes için aynıdır ve değiştirilemez.

İyi bir patron:
  • Seviyeli olmalıdır
  • Disiplinli olmalıdır
  •  İyi bir dinleyici olmalıdır
  • Şeffaf olmalıdır
  • Eşit olmalıdır
  • Yaratıcı olmalıdır
 Sonuç itibari ile gerçek patron her zaman MÜŞTERİDİR.

14 Ağustos 2012 Salı

Sosyal Medya’da Olmak Zorunluluk mudur?


Bana göre bu sorunun cevabı hem EVET, hem HAYIR. Ve açıkçası, ortada bir bölge olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bir iş ya tam yapılmalıdır ya da hiç yapılmamalıdır. Eksik ve hatalı yapılan her iş ve eylem, genelde fayda sağlamadığı gibi kişi ya da kuruma hatırı sayılır imaj kaybına neden olacaktır.

Her nedense ARGE kavramını bilen bir toplum olmadığımızdan, güncel olan ne varsa abartılı bir maymun iştahlılıkla üzerine atlanıyor. Sonuç ise genelde hüsran. Bu arada ARGE kavramını hala teknoloji-üretim odaklı düşünen ve “biz bunu yapamayız…” diyebilen pek çok kişi ve kurum var. Hayır efendim:  ARGE her konuda yapılabilir… Pahalı değildir, eğer kafalar biraz çalıştırılır ve beyin fırtınası yapılır ise pek çok fikir üretilebilir ve içerisinden uygulanabilir olanlar mutlaka çıkar. Yeter ki isteyin ve çalışın.

Şimdi yukarıdaki bu açıklamaları niye mi yaptım? Sebebi; eğer kişi ya da kurum olarak markanızı sosyal medya’da duyurmak istiyorsanız mutlaka ARGE yapmalısınız. Bunun yanında SWOT Analizinide (Güçlü ve zayıf yanlarınızı belirlemeli, piyasadaki fırsat ve tehditleri iyi analiz etmelisiniz) uygulamalısınız. Kendinizi, firmanızı ve markanızı iyi tanımalısınız ki bu doğrultuda uygulanabilir doğru stratejiler geliştirebilesiniz.

Aşağıdakileri adımları yapmadan Sosyal Medya’ya girmeyin:
  • Dünya’daki ve Türkiye’deki örnekleri inceleyin (Yaşanmış tecrübeler çok işi yarar)
  • Olumlu çalışmaları iyi irdeleyin (Neleri yapmalısınız)
  • Olumsuz örnekleri 1000 kat daha iyi irdeleyin ve analiz edin (Neleri yapmamalısınız)
  • Firmanızın kültürü ve markanız bu konsepte uygun mu? (Belki uygun değildir / Henüz hazır olmayabilirsiniz)
  • İş süreçleriniz ve tanımlarınız belli mi (Sosyal Medya’ya girdiğinizde klasik yapınız oturmamış ise gelen geri bildirimlerde zor durumda kalabilirsiniz)
  • Strateji bir bütündür, sadece bir alana/mecraya yönelmeyin (Facebook’ta varım ama Twitter’a gerek yok demeyin, tüm Sosyal Mecraları iyi araştırın, belki size hitap eden başka adresler vardır)
  • Sosyal Medya’nın SOS’unu fazla kaçırmayın (Lezzetli bir yemek kararında güzel olmakla birlikte, zevklerin ve renklerin değişeceğinide asla gözardı etmeyin)
  • Herşey sanal alemde oluyor sanmayın, dışarıda gerçek bir hayatda var (Sanal ile gerçek hayat çok iyi entegre edilmelidir)
  • Sosyal Medya’da yer aldım, hemen milyoner yada süper popülarite kazandığınızı düşünmeyin (Sosyal Medya’yı bir şans oyunu olarak görmeyin)
  • Yasalara dikkat edin (Çok önemli)
  • EEP "Etik + Empatik + Proaktif" olun (Bu, size büyük avantaj sağlar)
  • Herkesin yaptığını değil, yapamadıklarını yapmaya gayret edin (Gerçek başarı, başkalarının yapamazsın dediğini yapabilmektir)
  • Geribildirimlerde olumlu örneklerin yanında, olumsuz tepkilere çok dikkat edin ve mutlaka iyi yönetin (Kriz yönetimi),
  • Tüm kurumlar ile iyi geçinin ve STK’lar ile birlikte doğru ortak çalışma platformları oluşturun (Sinerji)
  • Sosyal sorumluluk projeleri geliştirin (Duygulara dokunun)
Yukarıdaki liste daha uzar gider, dolayısı ile lafı fazla uzatmayacağım. Ancak, Sosyal Medya tek başına kullanılabilecek bir alan değildir yukarıda kısaca değindiğimiz üzere. Sosyal Medya, diğer tüm tanıtım kanalları ile birlikte düşünülmeli ve planlanmalıdır. 

"Kapsamlı bir çalışma ile ancak sürdürülebilir başarıya ulaşabilirsiniz."

Bütün bunları tek başına yapmanız kolay olmayacaktır. Dolayısı ile iyi araştırma yaparak bu hizmeti verebilecek düzgün sosyal medya ajansları ile çalışmanızda fayda vardır. Ancak, her konuda olduğu gibi ülkemizde de rağbet gören alanlarda bir anında firmalar çoğalır. Bunları iyi incelemeniz gerekir. Çünkü; Sosyal Medya sadece hesap açıp içeriği yönetmek değildir. Yada sadece havalı web siteleri yaratmak değildir. Animasyonlardan da ibaret değildir. Gerçek hayat ile iç içe olacağından, derin bir kültür, ticari bilgi ve tecrübe gerektirir.

Sosyal Medya, hedeflerinize ulaşmada uygulanması gereken yöntemlerden sadece birisidir.

Ancak, bu yöntem çok dikkatli ve doğru uygulanmalıdır.

Dünya çevresi nasıl ki uydu çöplüğüne döndü ise ve sorun yaratıyorsa, internet ortamında düşüncesiz ve plansızca açılan hesaplar ve gruplarda çöplük halinde bulunmaktadır. Çok azı doğru şekilde kullanılmaktadır.
Kullanılmayan bir hesap, hareket görmeyen bir grup, cevap verilmeyen e-postalar unutmayın ki çok daha büyük zararlar verebilir sizlere.

CONFUCIUS “Doğaya göre bütün insanlar birdir, fakat pratikte birbirlerinden dehşetli ayrılık gösterirler. “ demiştir.

Dolayısı ile her an her şeyin çok hızlı değiştiğini asla unutmayın ve sürekli güncel olmaya çalışın.

Lezzetli günler dilerim…

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kapitalizm'in Yeni Oyuncağı: Dijital Kölelik


Bilgi toplumu olmak cehaleti azaltıyor mu yoksa arttırıyor mu ciddi bir tartışma konusu ancak gelinen şu noktada, insanların köleliği şekil olarak değişsede özünde değişmeyecek sanırım. Elde edilen her bilgi, insani fayda için yoğunlukla kullanması gerekirken, son derece zeki şekilde belli zümreler tarafından insanları sanal dünyalarda tutsaklaştırmak için kullanılıyor. Bireylerin sorgulama becerileride elinden alındığı için basit komutlar ile yönetilebilir hale geliyorlar ve bu kitleler giderek büyüyor. Ben buna kapitalizmin yeni  oyuncağı “Dijital Kölelik” diyorum.

 “Kölelik, bir insanın başka birinin malı ve mülkü olması” olarak tanımlanıyor. Farklı kültür ve dinlerde
uygulama şekilleri farklı olsa da; alırsın, satarsın ve her türlü amaç için kullanırsın, sonrada bir kenara atarsın. Köleler, birilerinin refahı için sömürülme ve enerji kaynağıdır, belki de eğlence kaynağı.!

Eskiden ne doğru dürüst telefon vardı, ne de yeteri kadar araç ve TV. En popüler olanı radyolardı. Radyoda yayınlanan programları izler “Arkası Yarın” dendiğinde sonraki günleri büyük bir heyecanla beklerdik ama kölesi değildik.

Ne kimsenin ne de bir elektronik cihazın kölesiydik. İnsanlar Tiyatro ve sinemaya büyük bir heyecanla gider, bir yerlerde medeni sohbetler ederlerdi. Herkes birbirine günaydın ve iyi akşamlar derdi, tanımasalar dahi. Kimse gösteriş yapmazdı, sahip olduklarını birilerinin gözüne sokmak için uğraşmazdı. Seviye vardı, saygı vardı, sahip olamayana yapılan gizliden yardımlar vardı.

Ya şimdi?

Özellikle 1980 sene sonrası ülkemizde de gelişmeler başladı ve son yıllarda ise bu çok daha hızlandı. Teknolojide yaşanan baş döndürücü gelişmeler beraberinde son derece karmaşık yeni sorunlar  getirdi. Sosyal olma kavramı, dijital dünyaya taşınmaya başladı ve öyle görünüyor ki bunun önünde durmak mümkün değil. Peki kontrol edilebilir mi? Kısa bir sürece önce yapılan araştırmaya göre ülkemizdeki e-ticaret seviyesinin %10’nun altında olduğu ortaya çıktı. Bu ne demek? Bu, kontrol edilmesinin çok kolay olamayacağını gösteriyor. Çünkü; ticaret internete taşınmış durumda. İmkanlar çok, kazanılacak para çok, kazıklanacak insanda çok. Dünya’da oluşan kartellerinde buna pek izin verecek gibi durmuyorlar. Zaten ne tarım arazisi kaldı ne de ormanlar. Para dünyadaki tek güç haline geldi.

Neden mi?

Geçenlerde bir elektronik markete gittim. Sayamadım ama içeride sadece LCD/LED katagorisinde ve açık olarak sergilenen yüzlerce yeni nesil TV sistemi vardı. Ve sahip olmakta o kadar kolay hale gelmiş ki insanlar market arabalarına doldurup gidiyorlardı, sanki patates/soğan alır gibi..!

Akıllı cep telefonu bölümüne yöneldiğimde ise yaşı son derece genç kardeşlerimiz hangi telefonu alsak diye kendi aralarında tartışıyorlardı. Baktıkları telefonlar ise 1000 TL ve üzeri. Diğer arkadaşları ile eşit olmak uğruna anne ve babayı ciddi derecede zorluyorlar, olmaması durumunda ise ciddi sorunlar yaşanabiliyor. Burada, sorun çocukta mı, ebeveynlerde mi yoksa düzende mi?

Tablet bilgisayarlar çıktığında da hiç kimse bu kadar yaygınlaşacağını düşünmemişti ama son yapılan araştırmalara göre satış rakamları büyük değerlere ulaşmış durumda. 

En son İstanbul’dayken, araba ile gitmek o trafikte mümkün olmadığı için meşhur metrobüse binmiştim. İçerisi tıklım tıklım ve nefes almak bile zor. Koltuklarda oturan birine gözüm ilişti, elinde son nesil bir akıllı telefon vardı. O sırada bir telefon sesi ve çantasına el attı bir tane daha çıkardı. Onunda, diğerinden farkı yoktu. İkisinide elinde zor tutuyordu ama havasınıda atıyordu yani. Elbette hikaye burada bitmiyor, 2 telefon ile cebelleşirken çantadan son model bir müzik çalar çıkardı ve kulaklıklarını taktı, başladı sesler cistak cıstak diye. Tüm otobüse yayın sayesinde yayıldı. Neyse, buna diyecek bir şey yok, bu konuda saygı kalmadığı için… Burada önemli olan bu kadar pahalı teknolojik aletlere sahip olabilmek için kimbilir nelere katlanıyor, neler yapmak zorunda kalıyor.  Aslında hali hazırdaki mevcut kampanyanlardan çok kabaca hesap yapsak eğer; telefon taksiti, konuşmalar falan derken ayda rahat 400 TL sadece buna gidiyordur. Peki sizce telefonun tüm özelliklerini kullanıyor mu? Bu arkadaşa değil ama çevremde pek çok kişiyi test ettim, %20’sini bile kullanmayı bilmiyorlar. Ama olsun, önemli olan ben bunlara sahibim diyebilmek ve dijital köleliğin zevkini çıkarmak.

Şimdi bu yazdıklarımdan teknolojiye karşı olduğum sanılmasın. 1982 yılından beri teknolojiyi iyi takip eder ve bilirim. Ancak herşeyin bir sınırının olması gerektiğine inanıyorum. Atalarımız boşu boşuna dememiş “azı karar çoğu zarar”  diye.

Sanal alemde gereğinden fazla boğulup gerçek hayatı ıskalamaya inanın gerek yok.

Kendinize iyi bakın.