23 Eylül 2010 Perşembe

OLUMSUZLUK DENİZİNDE BOĞULUYORUZ / BAŞKA HABER Mİ KALMADI ?

Bu yazımda sizlerle bir süredir aklımda olan ve benim gibi pek çok kimseyi fazlası ile rahatsız ettiğine inandığım bir konu üzerinde düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. 

Evet, konumuz Medyada yer alan olumsuz haberlerin toplum üzerinde yarattığı umutsuzluk ve değersizlik hissi.

Zaman mı hızlı akıyor yoksa bizler mi zamanı hızlı ve verimsiz kullanıyoruz bilmiyorum ama önemli olan bir şey var ki hak edilen değeri ne zamana dolayısı ile ne de kendimize doğru bir şekilde verebiliyoruz.

Oldukça yaşlı olan dünyamız sayısız uygarlıkları ve insanları barındırdı mahiyetinde. Ancak, gelinen şu noktada ise sanıyorum ki en huzursuz ve karmaşa dönemini yaşıyor pek çok açıdan.

İnsan nüfusu çok arttı, ulaşım imkanları sayesinde sınırlar kalktı sayılır, farklı kültür ve bakış açıları ortaya çıktı. Bununla doğru orantılı olarak gelişen iletişim teknolojileri ile birlikte tüm bu bilgiler inanılmaz bir hızla el değiştirmeye ve çoğunluklada kontrolsüz şekilde paylaşılmaya başlandı.  Medeniyet açısından olumlu görülebilecek bu değişim ve gelişim, beraberinde doğal olarak ciddi olumsuzlukları da getirdi.

Medya kavramı içerisinde geçen hangi araç olursa olsun, ciddi bir kirlenmişlik ve negatiflik söz konusu olmaya ve çevremizi kuşatmaya başladı. İnsanlar, artık sadece paraya ve güce tapar oldular, nerede olumsuzluk varsa bunun üzerinden rant sağlamak en büyük hedefleri haline geldi.

Bugün hangi kanalı, gazeteyi açarsanız açın yada internetten takip edin, sürekli olumsuzluklar haber olarak verilmekte ve hatta ana sayfaları tüm açıklığı ile işgal etmektedir.

Filmler, diziler, oyunlar ve daha nicesi çok açık bir şekilde “hayatın gerçekleri diyerek..!”; vahşeti, dolandırıcılığı, kandırmayı, çalmayı, değersizliği ve riyakarlık gibi benzer negatif unsurları insanlara sonuçlarını düşünmeden pompalamakta ve negatif örnek olmaktadır maalesef.

Var olan doğru bazı uygulamalar/programlar ise, bu olumsuzluklar arasında hak ettiği değeri ve ilgiyi göremeyerek hayatın sıkışmış satır aralarında yok olmaya maruz bırakılmaktadır.

Elbette bu sadece bizim ülkemizde olan bir şey değil, tüm dünyada böyle ancak bunların çok çok fazla olması geleceğimiz olan çocuklarımızı fazlası ile kötü yönde etkilemektedir. İleride bu çocukların olması gereken yerlere ulaştıklarında, sistemin kabul edilebilir seviyede düzgün ve ahlaklı olmasını kim garanti edebilir ki?

Aşağıda bir süre önce karşılaştığım basit birkaç örnek vermek istiyorum :


“Yaklaşık 3 sene kadar öncesinde, sahilde bir Cafe’de oturuyordum. İlk aşamada fark etmedim ama biraz gerimizde oturan bir bayanın ani ve acı çığlığını duydum. Arkama dönüp baktığımda ise, küçük bir çocuğa doğru hızla hamle yapmış, yardım etmeye çalışıyordu ve o çocuk (sanıyorum 2-3 yaşlarında idi) derin sayılabilecek bir havuza düşmek üzereydi. İşin garibi, bu kadın sosyal sorumluluk/insanlık gösterip bu tepkiyi ve dikkati göstermiş ancak hemen yanı başında bulunan ailesi ise sadece gülümseyerek bakmakla yetinmişti. Müdahale eden kadıncağız, son derece kibar bir şekilde ailesine (babasına) neden biraz daha dikkatli olmuyorsunuz, çocuk düşüp boğulacak dediğinde ise aldığı cevap hepimizin kanını dondurmuştu: “O, benim çocuğum… Size ne oluyor ki..! Olursa olur” demişti. Nasıl bir aile çocuğuna bu gözle bakabilir, değer vermeyebilir, nasıl bir ortam ona bu kültürü aşılamıştır? Aradan geçen zamana rağmen hala inanmak istemiyorum.”



“Diğer bir konu ise çocuklarımız ve silahlar. Oldum olası her türlü silaha karşıyım. Hani pek çok yerde şahit oldum ama ben kendi oturduğum yerden örnek vereceğim. Bulunduğum yer 2 bina ve bir villadan oluşan (villa çocuk yuvası) site. Toplamda ise 50 civarında daire var. Sitede farklı meslek gruplarından ve görüşlerden gelen yaşayanlar var. Kültürel çeşitlilik zengin ama değişmeyen tek şey ise cehalet. Bir kısım ailelerin çocuklarının ellerinde son model oyuncak silahlar ve inanın gerçeklerinden ayırt etmek zor neredeyse. Ve bu silahlarla sürekli birbirlerine plastik mermiler ile ateş ediyorlar, soruduğunuzda ise “birbirimizi öldürmece oynuyoruz..!” diyorlar. Genel eğilim, cehaleti eğitimsizlik olarak algılar (ben hariç), peki bu aileler okumuş kesimden. Nasıl oluyor da çocuklarına oyuncak silah alabiliyorlar ve gelecekte potansiyel birer suçlu olmalarında rahatça rol oynayabiliyorlar? Onları olumsuz etkileyen ve buna iten faktörler nelerdir?”

“Daha çok kısa bir süre önce “bunun gibi örnekler sayısız…” TV seyrederken ekranın alt kısmında bir yazı gördüm (haber demek istemiyorum, denilemez…) ve şunu yazıyordu: “X takımın Y takımından İNTİKAM planı…” Benim bildiğim spor; eşit ve medeni şartlarda yapılan yarışmalardır. İnsanlar, buralarda dostça yarışır ve çeşitli paylaşımlarda bulunur. Arkadaşlık ve dostluğu pekiştirirler. Bu tip bir yazı nasıl yayınlanabiliyor? Bunu yapanların aileleri, çocukları yok mu? Aynı negatiflikten kendi çocuklarının etkilenmeyeceklerini mi düşünüyorlar acaba? Sırf ilgiyi çekiyor ve para kazandırıyor diye, bu kadar dengesiz ve umursamaz mesajları yayınlamaları ne kadar etik? Anlaşılır gibi değil…”

Elbette, yukarıdaki örnekler çoğaltılabilir hepimizin hayatından.  Ama, burada önemli olan nasıl oluyordu toplum bu kadar öfkeli, tahammülsüz, dengesiz, umursamaz ve vicdandan yoksun hale geldi?

Pek çok bağlantılı nedeni olmakla birlikte, ben bunun nedenini etrafımızda gelişen negatif olayların tüm açıklığı ile gözümüze sokulmasından kaynaklı buluyorum. Nereye bakarsak bakalım hep olumsuz haberler yer alıyor. Bir gazeteyi bile aldığınızda elinize, çoğu zaman hiçbir haber değeri olmayan haberler yer alıyor. Sadece; saplantılı bir şekilde, birkaç kişi ve olayın etrafında dönüyor haberler. Çevremizde oluşan bu negatif baskın etkiler, haliyle insanları da negatif tepkiler takınmasına ve davranmasına neden oluyor. İyi örnekler yok denecek kadar az, ne ile karşılaştırma şansı olabilir ki insanların?

Bu ülkede güzel şeylerde var ve oluyor. Bu ülkede başka değerli insanlar, sanatçılar, bilim insanları, spor branşlarıda mevcut. İşte bu arada kalanlar hiçbir şekilde gündeme gelemiyor, gelemediği için destek bulamıyor, destek bulamadığı içinde gelişemiyor. Ve bizlerde bunlardan mahrum kalıp, dar ve aynı kalıp içerisindeki şeyleri görerek umutsuzluğa kapılıyoruz.

Ancak, bizler eğer alternatifler oluşturup bunları insanların dikkatine sunabilirsek, küçük bir başlangıç olsa dahi bir adım atmış olabiliriz diye düşünüyorum. Alternatiften kastım, sadece iyi haberlerin yayınlandığı çeşitli gruplar oluşturmak ve bunların büyük kitlelere ulaşmasını sağlamaktır. Belki zaman içerisinde bu bir radyo programına yada radyo kanalına ve/veya bir TV kurulmasına bile neden olabilir. Neden olmasın ki? Yeter ki hep birlikte hareket edelim.

İşten bu düşünceden yola çıkarak üyesi olduğum ve bir profesyonel paylaşım sitesi olan “www.linkedin.com” da profesyonel bir grup olan “Pozitif Medya Haber Portalı" nı oluşturdum. Ana teması ise bizim ülkemiz değerleri odaklı olmak kaydı ile tüm dünyadan olumlu haberleri içerecek. Bu grup, hepimizin grubu olacak ve sadece pozitif haberler yayınlanacak, pozitif ve yapıcı tartışmalar olacak. Vakit kaybetmeden gelin üye olun, bilinenlerin dışında kalan tüm güzel ve zenginliklerimizi haber olarak buradan paylaşalım. Nice değerli insanlarımız, sanatçılarımız, bilim insanlarımız, sporcularımız var… Etik sınırlar içinde kalarak, herhangi bir ayrım yapmadan, doğru kaynak göstererek haberleri burada birlikte yayınlayalım. Herkes okusun ve görsün ne büyük zenginliklerimiz olduğunu.

Artık fark etmeliyiz insan olduğumuzu. İnsan olabilmek için tüm doğanın önemini, onların olmaması durumunda insanlığında olamayacağını fark etmeliyiz…

Güzel şeylerin olabilmesi ve çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakabilmek için üzerimize düşenleri yapmamız gerektiğinin farkına varmalıyız.

Aşağıda, son olarak güzel bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Fark Etmeli İnsan…

Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli…
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metrekarelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken “Dünya benim..!” dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların her şeyi bırakıp gidiyorum “ işte..!” dercesine apaçık kaldığını ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azrail’in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.
Hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine “seni çok seviyorum..!” demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o, beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli.
Fark etmeliyiz çok geç olmadan...
Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder